Lobotomi Nedir?
Dünyada en uzun süredir yayımlanan İngilizce genel kültür ansiklopedisi olan Encyclopaedia Britannica’ya göre, lökotomi olarak da bilinen lobotomi, beynin prefrontal lobundaki bağlantıların kesilmesi yoluyla yapılan bir operasyondur. Guguk kuşu filminde Jack Nicholson’a yapılan ameliyatı hatırlıyorsanız evet, ondan bahsediyoruz.
Lobotomi ameliyatı hakkında birçok tartışma olsa da birçok nörolojik hastalıkta, şizofreni, manik depresyon ve bipolar bozukluk gibi hastalıkların tedavisinde 20 yıldan uzun bir süredir kullanılıyor.
New York Üniversitesi Langone Tıp Merkezi’nde tıp tarihçisi ve profesörü olan Dr. Barron Lerner’in açıklamasına göre lobotomi, zihinsel hastalıkları tedavi etmek için beyin dokusuna “kasıtlı olarak” zarar verme yoluyla yapılan bir operasyondur.
Lobotomi keşfedildiğinde, birçok zihinsel rahatsızlığı tedavi etmenin net bir yolu yoktu ve rahatsızlığı olan insanlar, en ufak bir iyileşme ihtimali olmasını umuyordu. Buna rağmen bu tedavi ortaya çıktığında bile, tedavi yöntemini eleştirenler azımsanmayacak kadar fazlaydı.
Dilerseniz “Lobotomi ne demek? Neden yapılır ve neden günümüzde kullanılmıyor?” gibi soruların cevabını birlikte öğrenelim.
Lobotominin Tarihi
Doktorlar ilk olarak 1800’lerin sonlarında, hastaları sakinleştirmek için beyni manipüle etmeye başladılar. İsviçreli doktor Gottlieb Burkhardt işitsel halüsinasyonlar ve diğer şizofreni semptomları olan hastaların beyin korteksinin parçalarını çıkardığında, hastaların sakinleştiğini fark etti (ancak hastalardan biri öldü ve diğeri işlemden sonra intihar etti). Burkhardt’ın başarısız gibişiminin ardından Portekizli nörolog António Egas Moniz, 1935’te Lobotomiyi keşfetti ve 1949’da Nobel Fizyoloji ödülünü aldı (daha sonra ödülü iptal etmek için bir hareket başlatıldı).
Nörobilimci John Fulton ve meslektaşı Carlyle Jacobsen, 1935’te şempanzeler üzerinde lobotomi benzeri bir dizi operasyonlar gerçekleştirdiler, Moniz ve meslektaşı Almeida Lima, o yılın ilerleyen günlerinde tedaviyle için ilk insan deneylerini gerçekleştirdi. Deneylerde, davranış bozukluklarına sebep olan frontal loblar hedef alındı.
Moniz, Nöroşirürji Dergisi’nde 2011 yılında yayınlanan bir makalesinde, depresyon, şizofreni ve panik atak gibi rahatsızlıkları olan hastalar için, bu tedavinin başarılı sonuçlandığını açıkladı. Ancak bu operasyon, sonrasında ateş, kusma, mesane ve bağırsak problemleri, onun dışında görme problemleri, ilgisizlik, yorgunluk ve anormal açlık hissi de dahil olmak üzere ciddi yan etkileri olabiliyordu. Uluslararası tıp toplulukları ilk etapta bu yöntemi eleştirse de bir süre sonra, doktorlar bunu dünyanın dört bir yanında tedavi yöntemi olarak kullanmaya başladı.
Lobotomi Yöntemleri
İlk uygulanan prosedürlere göre, kafatasında bir delik açmak ve frontal lobu beynin diğer bölümlerine bağlayan lifleri yok etmek için beyne etanol enjekte etmek yoluyla bir operasyon uygulanıyordu. Daha sonra Moniz, döndürüldüğünde beyinde dairesel bir lezyon (bozukluk) yaratan bir tel halkası içeren “lökotom” adı verilen cerrahi bir alet tanıttı.
Löbotomi bulunmadan önce İtalyan psikiyatrist Amarro Fiamberti ilk olarak, frontal loblara göz yuvalarından erişmeyi içeren bir teknik geliştirdi; Freeman ise 1945’te transorbital lobotomiyi ortaya çıkarırken, bu teknikten ilham aldı. Teknik, orbitoklast adı verilen ve hekimin bir çekiç kullanarak hastanın göz yuvasına yerleştirdiği değiştirilmiş aletle uygulanıyordu.Daha sonra frontal lobları, beynin duyusal bilgileri alan ve ileten kısmı olan talamustan ayırmak için aleti yan yana hareket ettiriyorlardı.
Lerner’a göre Freeman’ın bir nörolog değil, bir şovmendi. Onun hakkında “Ülke çapında birçok yere gitti ve bir günde birden fazla lobotomi yaptı” açıklamasında bulundu.
Lobotomi Sonucu Hastalara Ne Olur?
Amerika Birleşik Devletleri’nde günümüze kadar yaklaşık 50.000 lobotomi yapıldı ve Freeman, tüm lobotomi işlemlerinin 3.500 ile 5.000 kadarını bizzat kendisi yaptı.
Tedavi edilen hastaların çok az bir kısmının iyileştiği veya aynı durumda kaldığı söylenirken, birçok insan için lobotomi işlemi, hastanın kişiliği, inisiyatifi, empatisi ve kendi başlarına işlev görme yeteneği üzerinde olumsuz bir etkiye sebep olmuştu.
Lerner’e göre bu tedavinin en büyük yan etkisi, ortaya çıkardığı zihinsel durgunluk. Tedaviyi geçiren birçok hasta, eskisinden daha kötü olduğunu ve kişiliğini kaybettiğini söylüyordu.
Bilim insanları, zamanla daha etkili olan antipsikotik ve antidepresan ilaçlar geliştirdikçe, bu teknik 1950’lerin ortalarında azalmaya ve kullanılmamaya başladı. Günümüzde birçok nörolojik rahatsızlık, öncelikle ilaçlarla tedavi ediliyor.
Lobotomi günümüzde çok nadir kullanılıyor, çünkü beynin bir organeline zarar vererek veya organeli doğrudan çıkararak doğru bir tedavi yapılması pek olası görünmüyor. En azından geçmişteki örnekler bu düşünceyi tetikliyor diyelim.