Gezegenlerin renklerini, gördüğünüz birçok resme dayanarak az çok tahmin edebilirsiniz değil mi? Maalesef değil! Güneş Sistemimizdeki gezegenlerin güzel görüntülerine baktığımızda gördüğümüz renk lerin, tam olarak doğru olmadığını üzülerek de olsa söylemeliyiz. Özellikle görünüşleri söz konusu olduğunda işler biraz karışık bir hal alıyor. Bunun sebebi, gezegenlerin ve özelliklerinin net, ayırt edilebilir olduğundan emin olmak için filtrelerin veya renk geliştirme gibi tekniklerin kullanıldığı yaygın bir uygulamadan kaynaklanıyor.
Öyleyse, eklenen tüm hileleri elimizden aldığımızda Güneş Sisteminin gezegenleri tam olarak neye benziyor? Uzaydan fotoğraflarını çekecek olsaydık, renk geliştirme, görüntü rötuşları ve ayrıntılarını ortaya çıkarmak için tasarlanmış diğer yöntemler hariç, gerçek renkleri ve görünümleri ne olurdu? Dünya’nın mavi bir mermere benzediğini zaten biliyoruz, peki ya diğerleri?
Basitçe söylemek gerekirse, isimlerini ezbere bildiğimiz Güneş Sistemimizdeki ve Samanyolundaki her gezegenin rengi büyük ölçüde yapılarındaki bileşenlere bağlıdır. Karasal bir gezegen ise (yani minerallerden ve silikat kayalardan oluşuyorsa) o zaman görünüşü muhtemelen gri olacaktır veya oksitlenmiş minerallerin görünümünü alacaktır. Aynı zamanda, gezegenlerin renklerinde atmosferleri de büyük bir rol oynar, güneş ışığını nasıl yansıtıp absorbe ettikleri, hangi renkleri dışarıdan bakanlara göstereceğini belirler.
Bir gezegenin sahip olduğu atmosferin yapısı, gezegenin yüzeyinde bitki örtüsü veya ılık, akan su olup olmadığını da belirleyebilir. Bununla birlikte, eğer gaz veya buz devlerinden bahsediyorsak, o zaman gezegenin rengi onu hangi gazların oluşturduğuna, ışığı absorbe etme seviyelerine ve hangilerinin yüzeye daha yakın olduğuna bağlı olacaktır. Güneş Sistemimizin gezegenlerini gözlemlerken tüm bu kriterler devreye girer.
Gezegenlerin Rengi Nedir?
Merkür
Merkür, iyi görüntüler elde etmenin oldukça zor olduğu bir gezegendir. Güneş’e yakınlığı göz önüne alındığında, Dünya‘da olduğu gibi net fotoğraflar çekmek neredeyse imkansızdır. Sonuç olarak, bu gezegenin elimizdeki tek düzgün fotoğrafları uzay araçları, özellikle de Mariner 10 adlı uzay aracı ve Messenger sondası tarafından çekildi.
Merkür’ün yüzeyinin gri renkte olması, benekli olması ve uzay kayalarının çarpmasının neden olduğu kraterlerle kaplı olması bakımından Ay‘a çok benzer. Karasal bir gezegen olan Merkür ayrıca metalik bir çekirdek ile kayalık bir manto, ayrıca kabuk arasında ayrılan çoğunlukla demir, nikel ve silikat kayalardan oluşur.
Ayrıca hidrojen, helyum, oksijen, sodyum, kalsiyum, potasyum ve diğer elementlerden oluşan son derece ince bir atmosfere sahiptir. Bu atmosfer o kadar zayıftır ki, gökbilimcilere göre ışığı absorbe edemez ve yansıtamaz olduğu tahmin ediliyor. Yani Merkür’e baktığımızda, ister yüzeyden ister uzaydan olsun, yüzeyinin net bir görüntüsünü elde ederiz. Ve gördüğümüz şey koyu gri, kayalık bir gezegen.
Venüs
Venüs‘ün rengi ise büyük ölçüde gözlemcinin konumuna bağlıdır. Venüs aynı zamanda karasal bir gezegen olsa da, son derece yoğun bir karbondioksit, nitrojen ve sülfür dioksit atmosferine sahiptir. Bu, yörüngeden ve yoğun sülfürik asit bulutlarından biraz daha fazlasını gördüğü ve yüzey özelliklerini görmediği anlamına gelir. Bu, bulutun mavi ışığı absorbe etmesi nedeniyle, gezegene uzaydan bakıldığında sarımsı bir görünüm kazandırır.
Venüs’ün bu görüntüsü, yıllar içinde gerçekleşen birçok uzay görevi sayesinde biliniyor. Bunlar arasında 1980’lerde NASA’nın Vega 1 ve 2 misyonları, ardından Galileo (1990), Magellan (1994) ve 1990’larda NASA / ESA Cassini (Huygens) uzay misyonu da yer alıyor. O zamandan bu yana, MESSENGER sondası 2006 yılında Venüs yakınlarından Merkür’e giderken, ESA’nın Venüs Ekspresi 2006 yılının Nisan ayında Venüs yörüngesine girdi.
Yerden görünen manzara ise farklı bir hikaye, bitki örtüsü veya doğal su kütleleri olmayan karasal bir gezegen olarak Venüs’ün yüzeyi çok sağlam ve kayalık görünüyor. Venüs yüzeyinin ilk görüntüleri Sovyet döneminin Venera sondaları tarafından sağlandı, ancak Venüs’ün atmosferi mavi ışığı filtrelediği için, gezegenin gerçek rengini ayırt etmek biraz zordur.
Bununla birlikte, (magmatik bazalt açısından zengin olduğu bilinen) yüzey bileşimi muhtemelen grimsi bir görünüme neden olacaktır. Bu bakımdan Venüs’ün yüzeyi, Merkür’ün ve Dünya’nın Ayına çok benziyor.
Dünya
Dünya‘nın rengi, onlarca yıllık hava, yörünge ve uzay tabanlı fotoğrafçılık sayesinde yakından tanıdığımız ve bildiğimiz bir renk. Yoğun bir nitrojen-oksijen atmosferine sahip karasal bir gezegen olan Dünya’nın görünümü, gezegenimizin atmosferinin ve okyanuslarımızın ışık saçma etkisine sahip olmasına, bu da dalga boyunun kısalığı nedeniyle mavi ışığın diğer renklerden daha fazla dağılmasına neden olur. Suyun varlığı, spektrumun kırmızı ucundan gelen ışığı emer ve benzer şekilde uzaya mavi bir görünüm sunar.
Bu, gezegenimizin gökyüzünün çoğunu kaplayan beyaz bulutlar boyunca “Mavi Mermer” görünümüne sahip olmasına yol açar. Yüzey özellikleri, neye baktığına bağlı olarak, yeşilden (yeterli bitki örtüsünün ve ormanların bulunduğu yerlerde), sarı ve kahverengiye (çöller ve dağlık bölgelerde) ve beyaza (bulutlar ve büyük buz oluşumları) kadar farklı renkler olabilir.
Mars
Mars bir çok sebepten ötürü Kızıl Gezegen olarak biliniyor. İnce atmosferi ve Dünya’ya olan yakınlığı sayesinde, insanlar yüzyılı aşkın süredir onu net bir şekilde görüyorlar. Ve geçtiğimiz birkaç on yılda, uzay yolculuğunun ve keşiflerin gelişmesi sayesinde, gezegen hakkındaki bilgimiz de ciddi ölçüde arttı. Bu araştırmalardan Mars’ın birçok yönden Dünya’ya benzediğini öğrendik; bu, gezegenin dünyamıza benzerliklerini ve çeşitli atmosferlerin varlığını içerir.
Esasen Mars’ın çoğu kısmı, yüzeyindeki demir oksit varlığı nedeniyle kırmızımsı kahverengidir. Bu renk, gezegenin atmosferinin ince yapısı sayesinde oldukça nettir. Bununla birlikte, ara sıra gezegendeki bulutlar da yörüngeden görülebilir. Ayrıca kutuplardaki buzullar sebebiyle kutupların etrafında beyaz lekeler görülür.
Jüpiter
Jüpiter, beyaz bantlarla sarılmış, turuncu ve kahverengiden oluşan bantlı görünümü ile ünlüdür. Bu, gezegenin atmosfer yapısından kaynaklanmaktadır. Bir gaz devi olan Jüpiter’in dış tabakası, 100 metre/saniye (360 km/s)’ye varan hızla dönen hidrojen, helyum ve diğer element bulutlarından oluşur.
Aynı zamanda, turuncu ve beyaz renk desenleri, Güneş’ten gelen ultraviyole ışığa maruz kaldıklarında renk değiştiren bileşiklerin yükselmesinden kaynaklanmaktadır. Kromoforlar olarak bilinen ve muhtemelen sülfür, fosfor veya hidrokarbonlardan oluşan bu renkli bileşikler, bu alçak bulutları maskeleyen kristalleşmiş amonyaklardan ötürü farklı görünür.
Satürn
Jüpiter gibi, Satürn de bileşiminin kendine özgü doğası nedeniyle şeritli bir görünüme sahiptir. Bununla birlikte, Satürn’ün düşük yoğunluğu nedeniyle görünen bank benzeri kısımları sönük bir tondadır ve ekvatorunun yakınında çok daha geniştir. Jüpiter gibi Satürn’de ağırlıklı olarak kayalık bir çekirdeği çevreleyen az miktarda uçucu madde (amonyak gibi) içeren hidrojen ve helyum gazından oluşur.
Hidrojen gazının varlığı koyu kırmızı bulutlara sebep olur. Bununla birlikte, bunlar atmosferin dış kenarına daha yakın olan ve tüm gezegeni kaplayan amonyak bulutları tarafından gizlenmiştir. Bu amonyağın Güneş’in morötesi radyasyonuna maruz kalması onun beyaz görünmesine neden olur. Daha derin kırmızı bulutlarıyla birleştiğinde bu, gezegenin soluk altın rengine sahip olmasıyla sonuçlanır.
Uranüs
Bir gaz / buz devi olarak Uranüs, büyük ölçüde moleküler hidrojen ve helyumun yanı sıra amonyak, su, hidrojen sülfür ve belli bir oranda hidrokarbondan oluşur.
Bugüne kadar, Uranüs’ün elimizdeki tek ayrıntılı fotoğrafları, 1986’da ona yakın bir uçuş gerçekleştiren Voyager 2 gezegenler arası sonda tarafından sağlandı. Gezegene en yakın olunan an ise Voyager 2’nin bu gezegenin 81.500 kilometre yakınına geldiğinde 24 Ocak 1986’da gerçekleşti.
Neptün
Neptün, benzer bileşimi nedeniyle görünüş olarak Uranüs’e benzer. Esas olarak hidrojen ve helyum gazından oluşan bu gaz / buz devinde ayrıca ciddi oranda hidrokarbon, ayrıca nitrojen ve su, amonyak ve metan gibi donmuş gazların da bulunduğu düşünülüyor. Bununla birlikte, Neptün’ün koyu mavi görünmesine sebep olan şey, sahip olduğu yüksek metan, amonyak oranı ve Güneş’e olan uzaklığıdır.