Liberalizm Nedir?
Kısaca bireyi temele alan ideoloji ya da siyaset felsefesi anlayışı liberalizm olarak geçer. Bireyi temele alan ideoloji ya da siyaset felsefesi anlayışı liberalizm olarak geçer. Gerçekten de liberal düşünce bireyin yüksek önemiyle ilgili bir inancı ifade eder. Başka bir deyişle, bireycilik liberalizmin ontolojik özü olup bireyin kendisi de moral, politik, iktisadi ve kültürel varoluşun temelini meydana getirir. Toplumsal ve politik analiz ile değerlemenin amaçları açısından gerçekten önemli olanın birey ya da kişi olduğunu savunan liberalizm açısından, bir kültürün, dil, cemaat ya da ulusun kaderi ve istikbaliyle ilgilenmek kadar doğal ve gerekli bir şey olamaz.
Bununla birlikte, bu ilgi ikincil olup esas değerli olan birey ve bireyin hazları ve acıları, tercihleri ve özlemleri, gelişimi ve bekasıdır. Liberalizm açısından toplum ne kadar önemli olursa olsun, birey hem toplumdan daha gerçektir hem de ondan önce gelir. Bu öncelik elbette metafiziksel olduğu kadar, moral ve politik bir önceliktir. Liberalizmde değerlerin de kendisine bağlı olduğu birey, ahlaklılığın ve hakikatin mihenk taşı olmak durumundadır. Bu yüzden, liberalizm tek tek her bireyin eşit ve en yüksek değere sahip olduğunu kabul eder. Liberalizm insan doğasıyla ilgili olarak son derece iyimser bir görüşe sahiptir. Burada onun çıkış noktası, insanların doğuştan getirdiği hiçbir düşünce olmadığını; çevrenin, yetişme koşulları ve deneyimin insanı bir bütün olarak şekillendirdiğini öne süren İngiliz düşünürü Locke’tur.
Klasik liberaller açısından bu durum her tür elitizmin, iktidarın birtakım hanedanlarda olmasını temin eden politik hiyerarşilerin reddedilmesiyle sonuçlanır; yeni liberaller içinse o, her bireyin, gerçek bir eğitim hakkına ve gelişme açısından uygun fırsatlara sahip olma hakkını ifade eder. Kurucu düşünürü Locke olan klasik liberalizmde birey, çoğu zaman kendi içine kapalı, “kendi öznelliği içine hapsolmuş” ve diğerlerinden büyük ölçüde yalıtılmış yalnız bir varlık olarak anlaşılır. Bu açıdan bakıldığında, bireyin doğal bir hak olarak bedenine sahip olduğu, bedenin sınırlarının bireyin sınırlarını oluşturduğu söylenebilir.
Bu görüş, pek çok durumda bireyin bedeninin ve onun bilumum kapasitelerinin sahibi olması ve dolayısıyla, topluma karşı hiçbir borcu olmaması anlamında “mülkiyetçi birey” teorisiyle ilişkilendirilir. Burada, bireyin ürettiği mallar, bedenle ilgili mülkiyet haklarının bir uzantısı olarak değerlendirilir. Liberalizmde doğallıkla, bireysel arzu ve çıkarların egemen olması gerektiği düşünülürken akıl bireyin amaçlarına erişebilmesinin yegâne aracı olarak değerlendirilir. Her bireyin doğal olarak kendi arzu ve çıkarlarının peşinden gittiğini, onun tanı m gereği kendi çıkar ve ilgilerinin biricik yargıcı olduğunu savunan liberalizme göre, kurumlar bireyleri yargılayamaz. Bireyler yalnızca kendilerinden sorumlu tutulabileceklerinden ve bireysel iyi biricik iyi olduğu için, kolektif ya da sosyal bir sorumluluk olamaz. Bireyin en yüksek değer kaynağı olması nedeniyle, onu sınırlayabilecek bir moral ya da politik öğreti olamayacağını öne süren liberalizm açısından bireyin amacı, onun kendisini gerçekleştirmesinde yatar.
Liberalizmin Özellikleri Nelerdir?
Liberalizm açısından, bireysellik dediğimiz şey de daha gelişmiş ve yetkin bir hayat doğrultusunda yaşanan bir gelişme sürecinden başka bir şey değildir. Bu yüzden, zaman zaman bireyin kişisel gelişiminin karşılıklı bir dayanışmayı gerektirdiği söylense de, kişinin kendisini başkaları, en azından toplum adı verilen kurgusal bir yapım ya da kendilik için feda etme gibi bir amacı olamaz. Bireyin kendi hayatı, bekası ve gelişimi tek değer ölçütü olup buradan liberal etiğin temelinin egoizm veya egoizmin rafine edilmiş versiyonu olarak “en yüksek sayıda insanın en büyük mutluluğunu” temele alan yararcılık olduğu sonucu çıkar. Rasyonel bir hayat, kişinin kendisini gerçekleştirdiği, kendi çıkarlarına göre yaşadığı bir hayat olduğuna göre, böyle bir hayat ihtimalini en yüksek düzeye çıkaran düzenleme biçimi serbest pazar ve dolayısıyla, kapitalizmdir.
Demek ki liberalizmle kapitalizm ve bu arada demokrasi arasında yakın bir ilişki olup özellikle klasik liberalizm, işlevi sadece ulusal düzeni ve kişisel güvenliği sağlamakla sınırlı küçük ya da minimal devlete vurgu yapar. Liberaller, dolayısıyla ödüllerin bireysel beceri ve çok çalışma esasına göre dağıtıldığı liyakat esaslı bir toplumu hedeflerler. Oysa yeni ya da modern liberalizm devlete karşı daha olumlu bir tavır takınır. Sosyal veya refah liberalizmi olarak da geçen yeni modern liberalizmin temelini oluşturan bu yaklaşıma göre, devlet müdahalesi sayesinde bireyler, varlıklarını tehdit eden sosyal kötülüklerden korunur. Klasik liberalizmden modern liberalizme geçişle birlikte, sadece devlet tasavvuru değil, özgürlük anlayışı da değişir.
Liberalizmin Temsilcileri Kimlerdir?
Klasik liberalizmde özgürlük bireye getirilecek dış kısıtlamaların olmaması anlamında negatif özgürlüktür. Oysa yeni liberalizmde özgürlük ile bireysel gelişim arasında bağ kurulurken o pozitif bir özgürlük olarak anlaşılır. Ama her ikisinde de devletin bütün yurttaşlar için tolerans ve vicdan özgürlüğünü temin eden politikalar sürdürerek özgürlüğü teminat altına alması esastır. Yine liberalizm, her iki şekliyle de devletin bireylerin kendi yaşam planlarını oluşturdukları alanın dışında kalması gerektiğini ifade eder. “Liberal yansızlık ilkesi” olarak geçen bu ilkeye göre, devlet özel alana karışmamalı ve toplum içinde var olan çeşitli dini, kültürel ve etnik gruplara karşı yansız davranmalıdır. Liberalizmin en önemli temsilcileri arasında John Locke, Mill, Thomas Hill Green, Isaiah Berlin ve Rawls bulunur.